18 Temmuz 2023 Salı

Sayılarla Merkez Siyasetin Makus Talihi

Geride bıraktığımız seçim, ağırlığını aşırı sağ partilerin oluşturduğu bir ittifak ile merkez sol, merkez sağ, liberal, seküler milliyetçi, ılımlı muhafazakar, radikal demokrat ve sosyalistlerden mütevellit bir ittifakın karşılaşmasıydı. Kısaca toplamda aşırı sağ ve merkez siyaset karşılaştı ve az farkla aşırı sağ kazandı diyebiliriz.*

Merkez Solun Çıkmazı

Benim yukarıda anlamlandırmaya çalıştığım iki ittifak için Birikim’in Haziran-Temmuz sayısında Ömer Laçiner, bu topraklardaki bir asrı çoktan tamamlamış modernleşme serüvenine dair, modernleşmeye kuşkuyla yaklaşanlar ile ona daha olumlu bakanların karşılaşması adını veriyor. En nihayetinde görece az farkla dahi olsa modernleşmeye kuşkuyla yaklaşanlar bu seçimi kazandı ve ülkedeki çoğunluk olduklarını teyit ettiler. Aslında seçimden öte bir tür kimlik sayımı yaptığımızın ifşası bu... Muhalefet ise ilginç biçimde ilk kez kazanmaya bu denli yakın olduğu bir seçimi kaybetmenin şokunu bir türlü atlatabilmiş değil, öyle ki yaklaşmakta olan yerel seçimlerde muhalefet 2019’dan daha avantajlı olmasına karşın mevcut dağınıklık halinin muhalefete ama esasen muhalefetin en güçlü aktörü CHP’ye yeni bir 1994 bozgunu yaşatmasını bekleyenlerin sayısı yüksek. Ki 1994 senesi CHP ya da SHP yükselmekte olan bir aktöre, Refah Partisi’ne kaybetmişti. Bugün ise karşısında yıllardır yavaş da olsa istikrarlı biçimde kan kaybeden bir Ak Parti var.

Bu noktada yerel seçimleri kazanmak için CHP’nin bir değişime ihtiyacı olduğu bu değişimin de seçimin kaybedeni olarak görülen Kılıçdaroğlu’nun görevi bırakmasıyla gerçekleşeceğine yönelik bir kanı var. Çokça dile getirildiği gibi Kılıçdaroğlu’nun 11 seçim kaybettiği ve bu kadar çok seçim kaybeden birinin yenilgilerin sorumlusu olduğu düşünülüyor. Bu bahsi geçen 11 seçim mübalağa ile ne hikmetse kimilerine göre 12-13 hatta 14 gibi sayılara varıyor ve en ilginci seçim yenilgileri içerisinde CHP’nin İstanbul ve Ankara’nın da içerisinde olduğu pek çok büyükşehri kazandığı 2019 seçimi de sayılıyor. Sanıyorum ki kayıp ile vurgulanan bu yerel veya genel (içerisinde farklı bloklarla girilen referandumlar da var) seçimlerde CHP’nin sandıktan birinci parti olarak çıkamamış olması. Böyle olunca da insan düşünüyor, sandıktan birinci çıkmak = seçimi kazanmak mıdır ya da bir partinin seçimden birinci sırada çıkması sadece o partinin başarısıyla açıklanabilir mi?

Bu noktada CHP veya yakın tarihte farklı isimler almış Tanıl Bora’nın güzel ifadesiyle CHPgil partiler; SHP ya da DSP gibi, özetle merkez sol olarak kodlanan bu partilerin Türkiye genel seçim tarihinde bir başarı elde edip edemediği sorusu gündeme geliyor. Biriyle bu konuları tartıştığınızda size çokluk şöyle cevap veriliyor. Evet, Kılıçdaroğlu’nun başaramadığını Ecevit başarmıştı. Kılıçdaroğlu o kadar yıl oldu CHP’yi %25 bandının üzerine çıkaramadı. Bütün suç Kılıçdaroğlu’nun… Elbette Kılıçdaroğlu CHP’sinin %25 bandını aşamadığı verili bir gerçek. O halde bize Ecevit’in başardığı ne idi diye sormak düşüyor. Ecevit’in bir partinin genel başkanı olarak girdiği genel seçim sayısı 7. Bu seçimler 1973, 1977, 1987, 1991, 1995, 1999, 2002 seçimleri. Bu seçimler içerisinde CHP ve 1999’da DSP olarak toplam 3 kez birinci parti olarak çıkmış Ecevit. Evet muhtemelen Kılıçdaroğlu’nun başaramayıp Ecevit başardı denilen bu olsa gerek, partisinin seçimden birinci olarak çıkması. Ancak bu seçimlerin sonuncusunda DSP’nin oyunun %22 olduğu unutulmamalı, tek başına iktidara gelme durumu da yok hani. Peki daha önce var mı? 1973’teki %33 ve asıl büyük başarı olarak görülen 1977’deki %41’lik oy da CHP’yi tek başına iktidara getirmeye yetmemiş. Üstelik bu birinciliklerin olduğu seçimlerde çok sayıda sağ partinin olması ve hemen hepsinin ciddi oylar almaları rakipleri olan CHP ya da DSP’nin aradan sıyrılmasını sağlıyor.

Şimdi o dillerden düşmeyen 1977 seçimine kadar geçen seçimlerde CHP’nin aldığı oylara bakalım: İktidarı kaybettiği 1950 yılında CHP %39.4 almış, 1954’te %35.4, 1957’te ise %41.1’e ulaşıyor. 1961 %36.7, 1965’te %28.7, 1969’da %27.3 oy alabiliyor. Özellikle 1960’ların ikinci yarısındaki kısmi gerilemede Türkiye İşçi Partisi’nin neredeyse %3’ü yakalaması ek olarak 1969 seçiminde CHP’nin sola yaslanmasından rahatsız olan parti içindeki sağ bir grubun kurduğu Milli Güven Partisi ve Alevi kimliğiyle ön plana çıkan Birlik Partisi’ne giden oyların da katkısının olduğu düşünülebilir. Özellikle CHP’nin o günlerin deyişiyle ortanın solu olarak anılmaya başlayacağı 1960’ların öncesinde 1987’den bugüne gelen tüm genel seçimlerde aldığı oy oranlarından daha yüksek bir oran tutturduğu görülüyor. Buna CHP/SHP ve DSP toplamını dahil etmekte de bir sakınca yok. Örneğin 1987, SHP %24.8, DSP %8.5, toplamı %33.3. Bu oran 1991’de SHP % 20.8, DSP %10.8, toplamı dahi %31.6. 1995’te DSP, %14.6, CHP %10.7 toplam %25.3. O seçimde Kürt hareketi SİP gibi bazı sosyalist partilerle ittifak halinde ilk kez parti olarak seçime giriyor ve %4.1 oy alıyor o da toplama eklenirse ancak %29.5’e ulaşabiliyor oran. Sonuçta 1950-1977 arası bir partinin oy oranlarıyla 1987-2023 arası oy oranlarındaki farklılıklar herhalde sadece partinin lideriyle hatta daha ileri gidelim partinin salt icraatlarıyla açıklanacak bir durum olmasa gerek. Burada partisel çeşitliliğin ve 1990’larda bir miktar daha sağa kaymış sosyolojinin etkisi görülüyor. Öyle ki CHP’nin seçimleri kaybetse dahi özellikle 1950’lerde aldığı oy oranlarından ötürü 1970’lerde Ecevit’in aldığı oyların yakın geçmişle uyumlu olduğu ve o yüzden o günkü insanlara şaşırtıcı gelmemesi bunun göstergesidir.

Ecevit’in 1960’ların ikinci yarısında bir miktar düşen CHP’nin oylarını toparladığı ve 1977’de tek başına iktidar olmaya yaklaştığı doğrudur ama hepsi bu kadar. Üstelik 1977 ile bugünleri kıyasladığımızda şöyle de bir gerçek ortaya çıkıyor. O yıllar Türkiye sosyalist hareketinin en kitleselleştiği dönem ve bu hareketin temsilcilerinin işçi mahallerine, kentin çeperlerine temas edebildikleri bilinen bir gerçek. O gün DİSK gibi bir sendika, TKP gibi çeşitli sosyalist partiler de sandıkta açıkça CHP’ye destek vermeyi tercih ediyor. Zaten 1960’larda CHP’nin kısmen düşen oylarında katkısı olduğu düşünebilecek TİP 1977 seçiminde pusulada olmasına karşın %0.1 oy alıyor, seçmeni CHP’ye yönelmiş. O gün her ne kadar bağımsız adaylar sayesinde gelen oylara karşın Kürt hareketinin de bugün olduğu gibi seçim pusulasına girmiş bir partisi yok. 1974’te kurulan, Kürt soluna hitap eden TKSP de seçimde CHP’ye destek çağrısına katılıyor ve CHP bölgeden ciddi oy alıyor, çeşitli Kürt illerinde birinci parti olarak çıkıyor o seçimde, bunlara Diyarbakır da dahil. 

Mert Uzunsoy’un ilçe bazlı çalışması


Şimdi bu noktadan hareket ettiğimizde o gün sosyalist hareketin bugünden çok daha kitlesel olduğu bilgisi önemli bir veri. Bu anlamda o yıllarda kentin çeperlerinin CHP’ye oy atmasında CHP’nin başarısından da çok o günlerde o mahallelere temas eden sosyalist grupların başarısı da konuşulur. Sonuçta CHP’nin 1977’de aldığı %41.4’lük oy sol cephenin birleşik oyuna tekabül eder. Hani uzun yıllardır aşağı yukarı %35 civarı denilen geçtiğimiz 2023 seçiminde en az %36 olarak tarif edilecek o oya (Memleket Partisi de katılırsa %37). Elbet Ecevit CHP’sinin muhafazakar-milliyetçi seçmenden bir miktar oy almış olmasında Ecevit’in liderlik karizması, Kıbrıs Barış Harekatı süreci ve haşhaş ekimini serbest bırakması gibi etkenlerin de payı olabilir ama sonuçta Ecevit de CHP’yi aldığı oy itibariyle tek başına iktidara taşıyamamıştır ve en can alıcı soru kanımca şudur: O gün parlamenter sistem içerisinde olmasak ve o gün milletvekili seçiminin yanı sıra bir de başkanlık seçimi yapılmış olsaydı, sizce her halükarda Demirel ile Ecevit arasında geçecek bir finalde ipi kim göğüslerdi? Kısa süre önce solun güçlenmesi tehlikesine karşı bir araya gelen Milliyetçi Cephe’nin üyelerinin (AP, MSP, MHP ve CGP de var) desteklediği Demirel mi o seçimi kazanırdı yoksa karşısında neredeyse tüm solun temsilcisi durumunda ve ona rağmen ancak %41.4 oya ulaşabilmiş Ecevit mi? Herhalde cevap oldukça açıktır.

Bugüne bağlamak gerekirse, merkez sol hatta genel olarak sol blok da diyebiliriz 1990’lar ve 2000’lerde kısmen kaybettiği gücünü 2011’den itibaren geri kazanmıştır, o seçim aynı zamanda merkez solun başına Kılıçdaroğlu’nun geldiği ilk genel seçimdir. Kılıçdaroğlu partinin oylarını merkez solda hatta solda başka bir seçeneğin olmadığı 1983’teki Halkçı Parti’nin aldığı oydan sonraki en yüksek banda çıkarmış ve bu oranı arttıramasa dahi daha sonraki seçimlerde de korumayı büyük ölçüde başarmıştır, aynı zamanda Kürt hareketinin oylarını arttırmaya devam ettiği bu seçim sonrası Kürt hareketinin Türk solunun alabildiğine geniş kesimleriyle yaptığı ittifakla adeta bir sol çatı partisine dönüşmesi ve sonucunda oylarını belirgin biçimde arttırdığı görülmektedir. Böylece sol blok 2015’ten itibaren yıllar sonra %35 bandına oturmuştur ve bu oranın çok kolay değişmediği de görülmektedir ama bugünü anlatırken dikkat etmemiz gereken daha ilginç bir süreç var o da 1950’den bu yana merkez solun hiçbir zaman başaramadığı tek başına iktidara gelme başarısını Ak Parti öncesi tam 7 kez başarmış (DP 3 AP 2 ANAP 2) merkez sağın yok oluş süreci... Aslında MSP’nin siyaset sahnesine çıktığı ve MHP’de hareketlenmenin olduğu 1970’lerde de izleri yakalanabilecek ama 1991 seçimleriyle beraber tam anlamıyla kendini göstermeye başlayan bir olgu bu.

Merkez Sağın Erimesi

1987 seçiminde %55.4 olan merkez sağ oy her seçimde istikrarlı biçimde düşerek 2007’de %5.4’e kadar gerileyecektir. 1987 seçiminde ANAP %36,3, DYP %19,1 oy almıştı. Bu şekilde merkez sağın toplam oyu %55.4’tü. Bu oy geçmiş yıllardaki oy oranlarıyla uyumluydu. İslamcı ve Türkçü kanat nam-ı diğer aşırı sağ ise RP ile %7.2, MHP’nin devamı olan MÇP ile %2.9 oy aldı. Şayet bu gruba %0.8 oy alan Islahatçı Demokrasi Partisi de eklenirse aşırı sağın oranı %11.9 oluyordu. Bu noktada RP, MHP ve IDP’nin RP listelerinden seçime girdiği 1991 seçimi ülke sosyolojisinde bugünlere değin uzanan bir eğilimi göstermesi açısından çok önemlidir. 1991’de DYP %27 ANAP %24 oy alarak toplamda %51’e geriliyorlar, merkez sağ gerilerken aşırı sağ RP ile %16.9 oy oranına ulaşıyor. Anladığımız kadarıyla o günlerde o kadar kıyamet koparmayan bu durumun bir ülkenin nerden bakarsanız yarım asra yakın geleceğinde karşılaşacaklarına dair önemli ipuçları barındırıyor. Merkez sağın gerilemesi 1995 seçiminde de sürüyor. ANAP %19.6, DYP %19.2 oy oranına ulaşıyor. Bu seçimde merkez sağın toplam oyu bir kez daha gerileyerek %51’den %38.8’e düşüyor. Bu ciddi bir gerileme, RP %21.4, MHP ise %8.2 ile toplamda %29.6’ya ulaşmışlar. Merkez sağ ve aşırı sağ arasındaki makas iyiden iyiye kapanıyor ve nihayet 1999 seçiminde ANAP %13.2, DYP ise % 12 oy oranına ulaşıyor, o seçimde bir merkez sağ parti olan DTP’nin % 0.5 oy oranı da eklendiğinde merkez sağ toplamda ancak %25.7 oy oranına ulaşabilirken MHP %17.9, FP ise 15.4 oy alıyor. Bu oylara BBP’nin %1.4 oyunu da eklediğimizde aşırı sağ %34.8’e ulaşmış ve 1999 seçiminde aşırı sağ merkez sağı açık biçimde geride bırakmış oluyor. Nitekim merkez sağın zayıflaması ve o kitlenin kademe kademe aşırı sağa kaydığı bu süreç, Ak Parti’nin kuruluşuyla neticelendi. İslamcı sağdan gelen kadroların birçok merkez sağ siyasetçi, hatta bazı ülkücü kökenlileri de içine katmak istediği bu oluşum İslamcılık ile merkez sağ arasında salınan bir görünüme sahipti. O günlerde kendilerinin ifade ettiği gibi DP’nin devamı bir merkez sağ parti mi yoksa İslamcı-aşırı sağ parti mi olduğu 2002’de iktidara geldiklerinde çok daha alevli biçimde tartışılacaktır. Herhalde genel kabul Ak Parti’nin ileriki yıllarda bazı konularda Türkiye’nin demokratikleşmesi için radikal hamlelerde bulunmasına karşın merkez sağdan daha sağda ama aşırı sağdan daha solda, arada bir yerde konumlandığıdır.

2002 seçiminde merkez sağda 1991’den beri süregelen düşüş elbette devam etti. O seçimde, DYP %9.5, ANAP ise sadece %5.1 oy alabilmişti. Her parti de baraj altı kalmıştı. Böylece merkez sağın toplam oyu %14.6’ya düşmüştü. Ak Parti ise %34.2 ile tek başına iktidar olmuştu. Ak Parti 2007’de ise %46.5 oya ulaşırken bir önceki seçimde %8.3 ile baraj altı kalan MHP bu kez %14.2 ile meclise giriyordu. Kuşkusuz İslamcı ve Türkçü köklere sahip bu iki partinin bu kadar yüksek bir toplama ulaşması için 15 yıldır zayıflamakta olan merkez sağın bir miktar daha zayıflamasına ihtiyaç vardı ve 2007’de artık merkez sağın tek temsilcisi olarak görülebilecek DP %5.4 oy aldı. Artık klasik anlamdaki merkez sağın oyları %14.6’dan %5.4’e düştü. Bu düşüş sonraki seçimde de sürdü ve merkez sağ tarih oldu. 2011’de DP %0.6, DYP %0.1 oy aldı. 2015’te ise DP %0.1’e geldi.  

Bugün en azından muhalefet cephesinden pek çok insan solun aşabilmesi zor bir eşiğin olduğunu kabul etse dahi özellikle 1970’lere kadar defalarca tek başına iktidar olmuş hatta Ak Parti’nin özellikle ilk dönemlerinde bolca atıfta bulunulan merkez sağ figürlerden ilhamla merkez sağda güçlü bir parti çıktığı takdirde iktidar blokundaki seçmenin koşa koşa oraya gideceğine yönelik bir inanca sahipti ama burada da anlattığımız merkez sağın son 32 yılda eriye eriye bittiği bu süreç ile 1970 öncesinin seçmeninin beklentileri kuşkusuz ki aynı değil gibi gözüküyor. Bugün CHP’nin seçim sürecindeki önemli katkıları sayesinde grup kuran Gelecek Partisi ve Saadet Partisi’nin yanı sıra tam anlamıyla merkez sağa diğer deyişle modern sağa oturan DEVA ve DP’nin de muhalefetten 2 vekilin desteğiyle grup kurabileceği konuşuluyor. Bu çabaların ardında bir zamanlar Türkiye’de fırtına gibi esen merkez sağ siyasetin tekrar güçlenebileceği algısı var ve bu başarılırsa Türkiye’nin makul bir demokrasinin sınırlarına geri dönebileceği belki devamında parlamenter sisteme tekrar geçme şansının oluşabileceği öngörülüyor. Bazı muhalif stratejistler madem sağ seçmen bugüne kadar sınırlı ve küçük adımlar dışında sola teveccüh göstermiyor ve kolay kolay göstermeyecek o halde en azından merkez sağa gelsin diye düşünüyor. Gelinen noktada solun kendi içinde önemli bir konsolidasyon sağlanmış gözükmesine karşın 1991’den bu yana bahsi geçen sağ seçmenin sınırlı geçişler dışında bırakın sola adım atmaktan imtina etmiş olmasını yeni kuşakların da katkısıyla kademe kademe merkez sağdan aşırı sağa doğru kaymış olduğu sosyolojik bir gerçek var önümüzde. Sahi artık sağ seçmende merkez sağa gitme talebi sanılanın aksine oldukça sınırlı olabilir mi? Bu gerçek sadece bir partinin başarılı politikası ya da muhalefetteki partilerin başarısızlığıyla açıklanabilir mi?

Peki 2023 Seçiminde Eğilim Ne Yönde?

Son olarak 2023 seçiminde partiler arası oy geçişlerine ilişkin Erol Taymaz’ın çalışmasına dikkat çekmek istiyorum. 2015 seçiminden bu yana 2018 ve 2023 olmak üzere iki genel seçim yaşadık, özellikle Ak Parti ve az da olsa MHP bu iki seçimde düzenli olarak oy kaybettiler. Aslında bu gerileme hali bir yandan merkez sağın 1991-2011 arası o 20 yıl içindeki tam manasıyla yok oluşuyla sonuçlanan süreci andırmıyor da değil. 1991 seçimi merkez sağ için ne ifade ediyorsa ise her ne kadar erime daha yavaş olsa dahi 2015 seçimi de bugünkü iktidar hatta iktidar bloku için benzer bir başlangıca denk düşüyor. Örneğin 2011’de Ak Parti ve MHP’nin toplam oyu %62.8, 7 Haziran 2015’te her iki partinin toplamı %57.2, 2018’de bu oran %53.7’ye geriledi. 2023’te ise iki partinin oy oranı %45.6’ya düştü ama bu partileri terk eden seçmenin nereye gittiği önemli bir soru, 2018’de Ak Parti’den MHP’ye geçiş olurken MHP’den de İyi Parti’ye ciddi bir kopuş gerçekleşti. Bu seçimde özellikle belli başlı illerde muhtemelen DEVA, GP ve SP seçmeni etkisiyle CHP’ye dikkat çekici bazı geçişler olsa da, Yeniden Refah, Zafer Partisi ve BBP’nin de toplamda %6’ya ulaştığı görülüyor. Ancak yine de 2018’de seçime ittifak dışı ve kendi listesiyle giren Hüda Par dahil Cumhur ittifakı partileri %54 iken bugün bu oran %49.5’e düşmüş. İktidar blokunun toplam oyunda yaklaşık %4.5’luk bir kayıp söz konusu. Bu tamamen ittifak dışına çıkan %4.5’a yakın oyun aslan payını CHP ve Zafer Partisi kapmış. Erol Taymaz’ın çalışmasına göre 2018’de Ak Partiye oy vermiş seçmenlerden yaklaşık 1 milyon 575 bini bu seçimde MHP’ye, 653 bini Yeniden Refah’a, 467 bin ise CHP’ye oy atmış. Çalışma 394 binin İyi Parti’ye, 231 binin Yeşil Sol Parti’ye 221 binin ise Zafer Partisi’nin başını çektiği Ata ittifakına, 166 binin ise BBP’ye oy attığını gösteriyor. Ayrıca 76 bin dolayında Türkiye İşçi Partisi’ne oy geçişi olması dikkat çekiyor. 2018’de MHP’ye oy atanların ise 1 milyon 259 bini bu seçimde Ak Partiye 318 bini Zafer Partisi’ne 215 bini Yeniden Refah’a 128 bini İyi Parti’ye, 98 bini BBP’ye, 92 bini CHP’ye oy atmış, diğer partilerden de farklı düzeyde karşılıklı oy geçişleri bulunmakta. Ama görülen o ki, iktidar blokunda seçmenin yavaş ama istikrarlı çözülmesindeki eğilimin iki aşırı sağ partiden öncelikle Yeniden Refah daha sonraysa Zafer Partisi’ne doğru giden bir hattı mevcut. İleriki yıllarda özellikle bu iki partinin ülke siyasetinde daha fazla söz sahibi olması sürpriz olmaz.


Erol Taymaz’ın 2018-2023 oy geçişi çözümlemesi

Dipnot

* Aşırı sağ ve merkez siyasetin karşı karşıya gelişine şöyle bir ekleme yapmakta da yarar var. Merkez siyaseti temsil ettiğini ifade ettiğimiz Kılıçdaroğlu liderliğindeki ittifak oyların kaba bir hesapla yaklaşık %35'ini sol bloktan yaklaşık %13'ünü sağ bloktan aldı. Olası bir iktidardaki oluşacak ağırlıklarına rağmen sağ blokun Millet İttifakı'na desteğinin düşük kalması bu seçimin esas belirleyicisi oldu denilebilir. 

Yararlanılan Kaynaklar

Aydın, S. & Taşkın, Y. (2014). 1960’tan Günümüze Türkiye Tarihi, İstanbul: İletişim Yayınları.

Bora, T. (2017). Cereyanlar, İstanbul: İletişim Yayınları.

Erkmen, A. (2018). Türkiye’de 1950 ile 2002 Yılları Arasında Uygulanan Genel Seçimlerin Halk İradesine Etkisi, Gaziantep University Journal of Social Sciences, 18 (3), 1225-1247.

Laçiner, Ö. (2023). Geride Bıraktığımız, Birikim Aylık Sosyalist Kültür Dergisi, 410-411, 3-8.

https://www.sabah.com.tr/secim/14-mayis-2023-genel-secim-sonuclari/ Erişim Tarihi: 10.07.2023

https://twitter.com/mertuzunsy/status/1671150597331120128. Erişim Tarihi: 10.07.2023.

https://users.metu.edu.tr/etaymaz/oy-gecisleri-2023.html Erişim Tarihi: 10.07.2023.


Halkımız Kimliksel Oy Tercihi Bariyerini Ne Ölçüde Aşacak (Yıllardır Dönüşmekte Olan Sosyolojinin De Katkısıyla)?

CHP 7 Haziran 2015 ve 2018 genel seçimlerinde ilkinde tabloda da görüldüğü gibi MHP ve kısmen HDP'ye ikincisinde ise dikkat çekici ölçüd...